18 Mart 2013 Pazartesi







HAYALİ BİR ŞAİRİN GERÇEK HİKAYESİ

-ŞİİR,MAHPUSLUK VE DOSTLUK ÜZERİNE-
 

‘…ben 3 istek duydum hayat boyu:

sevdaya,dosta ve özgürce okumaya…’Mehmet nazım. 




































Aslında uzun zaman Mehmet Nazım’ı hakkınca anlatamayacağımı düşünerek yazmaktan çekindim.Yazılan diğer kitapları okudum,okudukça yazmak konusunda daha büyük bir istek duydum ve sonunda o isteğe teslim oldum,okuyacağınız satırları yazdım.Eğer hakkını veremediysem,herhangi bir hatam veya yersiz sözüm olursa sizden af bekliyorum,yazarlığımın benden kat ve kat üstün bir yazarı anlatacak yeterlilikte olmadığını zaten biliyorum ve size bildiriyorum.Onun hakkında yazdıklarımı okuyun ve sonra unutun,Mehmet nazım’ın dediği gibi: ‘ben uzakların,en uzakların,hayallerin,hayali şairiyim’
O var olan  tüm şairlerin karması,artısı  ve eksisi,en iyisi ve en kötüsüydü.O en gerçek hayaldi,o yoktu,o vardı,beklide kim  bilir…
Yazarken Mehmet Nazım’a olan hayranlığımın yükseldiği bu kitabın sizlerde’de ayni etkiyi yapması dileğiyle.


Sercan Şen.







































Mehmet Nazım,şubat ayının ortasında,güneşli bir pazar günü aramıza katıldı.Babası hatıra defterine o günü şöyle not etmişti :

aylardır süren ayaz,soğuk,fırtına,bu gün bir güneşle son buldu,hoş geldin oğlum..Mehmet’im..’

Bütün aile heyecanla karşıladı .Mehmet’e büyük bir sevgi vardı.Teyzesi her gün geliyor,saatlerce onunla oynuyor,dayısı yazar ‘Orhan selim’ ona çeşitli hediyeler getiriyordu .Daha sonraki yıllarda ona ilk masallarını okuyan,ilk şiirlerini gösterdiğin kişide yine dayısı Orhan selim’dir.Böyle bir ortamda yetişen Mehmet nazım ilkokul yıllarından itibaren okumaya,yazmaya merak saldı.İlk şiirini o dönemde,sınıf arkadaşı Müge’ye yazdı :

ne güzel soğuklar sona ererken bu günler
ne güzel senden duyulan sözler
bakışların ve kalem tutan ince ellerin
ne güzel onlar
ne özenle yaratılmış,
ve dünyaya salınmış,
bir melek gölgesi gibi




EN İYİ DOST

Mehmet nazım o yıllarda yıllarca ayrılmayacağı dostu Seyfi ÖZDEMİR’le tanıştı.
Seyfi o dönemlerde Mehmet’ten çok daha derin bir edebi birikime sahipti.Anlattıklarıyla,yazdığı hikayelerle Mehmet’i büyülüyordu.Mehmet bir gün çekinerek şiirlerini Seyfi’ye gösterdi.Seyfi o günü yıllarsa anılarında şöyle yazıyor:

‘Beni okul çıkışı eve çağırmıştı,heyecanlıydı.Gittim,kapıyı o açtı,odasına geçtik.Hiç konuşmadan birkaç kağıdı elime verdi.Yazdığı şiirlerdi bunlar.Çok çeşitli konularda yazılmış şiirlerdi,ama çoğu aşk şiirleriydi.Ona belli etmesemde şiirlerin kime yazıldığını anlamıştım.Bana beğenip beğenmediğimi sordu.Beğendiğimi söyledim.İnanmak istemedi.Beğendiğimi fakat şiirin bir amacı olması gerektiğini söyledim.Nasıl yani dedi.Ona ertesi gün Nazım hikmet’in ‘Benerci kendini niçin öldürdü’ kitabını verdim,sanırım ondan sonra ne demek istediğimi çok iyi anladı.

Bu iki dost,hayatlarının ilklerini birlikte yaşadılar.İlk defa beraber sarhoş oldular,ilk defa beraber aşk acısı çektiler,beraber yazdılar okudular ve yine üniversite’yide beraber kazandılar.Edebiyat fakültesi  2. sınıftayken ikisininde yazıları düzenli olarak dergilerde (YENİK BASKI-EDEBİYAT NOTLARI-MUCİZE SAYFALAR-KALEM vb.) yayınlanıyor ve beğeni topluyordu.O dönemde okuldan bir grupla siyasi bir dergi çıkarmaya başladılar.Her harfi muhalefet olan bu dergiye isim bile koymamışlardı-sonraları Mehmet o dergiden ‘Kara şafak’ olarak bahsedicekti-siyah sayfalar üzerine beyaz yazılarla yayınlanan ve resim kullanılmayan bu dergi büyük yankı uyandırdı.Ortalama 20 sayfa olan bu derginin içeriğinin 7-8 sayfasını Mehmet  5-6 sayfasınıda Seyfi yazıyordu.Zaman zaman Seyfi’nin yetiştiremediği,yazamadığı yazılarıda Mehmet tamamlıyordu.(‘Yazmak bir görev,sorumluluk olduğunda,bende bir isteksizlik oluyor her zaman’ diyor yıllar sonra Seyfi bir sohbette.) Mehmet’in ‘Ömer naci2 takma adını kullanarak yazdığı yazılar başına bela ve 5 yıllık mahkumiyetine sebep oldu.Polisin kimden öğrendiği belirsiz bir bilgiyle yazıları Mehmet’in yazdığını öğrenmesi sonucu kendisini kısa bir yargılamadan sonra hapiste buldu.Bu dönem Mehmet’in duygusal olarak  en yoğun ve bu duygusallıkla en yaratıcı olduğu dönemdir.İki büyük aşkını bu dönemde tanıdı.Yazılarını,şiirlerini okuyup ona hayran kalan  Perihan, ve perihan’la bir kırgınlık döneminde tanıştığı,Seyfi’inin uzaktan akrabası  Melek.


MAHPUSLUK,İKİ SEVDA VE GERÇEKLER


Mehmet nazım’ın hapiste en büyük sıkıntısı konuşacak,gerçek anlamda anlaşabileceği birini bulamaması oldu.Perhihan’a bir mektubunda şöyle diyor :

…burada bana çok saygı göstermekle birlikte tam olarak anlamıyorlar.Ben onların gözünde ‘okumuş adamım’.Bir hakimden,avukattan,doktordan farkım yok onlar için.Beni okumuş adam olarak gördüklerinden sık sık bana danışıyorlar ama bunun yanında bazı konularda  beni dışlıyorlar,anlamayacağımı düşünüyorlar,bir karanlık içinde cılız bir ışık gibiyim,her rüzgar sarsıyor beni,her an sönebilirim, sen beni yakmaya devam etmezsen…

Yine aynı dönemde Seyfi’ye şu mektubu yazıyor :

Buralar çok değişik dostum,bilmediğimiz anlamadığımız diyarlar ama insanlar bizim yinede.Bakışları,konuşmaları bizim insanlar.Öylesine saf ve mertler ki bazısıyla konuşurken kendimden utanıyorum,öyle olamıyorum diye..

Çevresindeki insanlara kısa zamanda alışıyor aslında,onların dertlerine ortak oluyor,hayatlarını dinliyor,bazıları hakkında hikayeler yazıyordu ama bir türlü kendi dertlerini anlatamıyordu.Perihan’a derin bir özlem duyuyor.Özgür olduğu zamanlarda onu tanımamış olmasına çok üzülüyordu.Bu duygular içinde şu şiiri yazdı :

keşke dememek gerek
ama dilim kopsun işte
durmuyor diyorum,
ben özgürce dolanırken Atina  meydanlarında
Venedik semalarında
ve ‘canımın içi İstanbul toprağında’
 keşke sen olsaydın yanımda
henüz özgürlük varken gülüm,
sen olsaydın yanımda…

Mehmet o dönemlerde bazı eski dostlarınada mektuplar yazdı,derin yalnızlığını böyle aşmaya çalıştı sanırım.Eski dostu Muzaffer Tayip USLU’ya yazdığı mektup şöyle :


Sevgili dostum,
sana o kadar uzun zamandır yazmıyorum ki,şu an bu satırları yazarken utanç duyuyorum ama inan geçerli bahanelerim vardı.Sana anlatmak ve biraz olsun ızdırabımı hafifletmek istiyorum.
Hayatına hiç anide giren ve her şeyi alt üst edip geldiği gibi aniden ve gelişinden çok daha yıkıcı şekilde giden biri odlumu?.Sanmıyorum,bu türden bir olay ancak benim gibi talihsiz birinin başına gelebilir.Bazen kaderimin Dostoyevski tarafından yazıldığını düşünüyorum,öyle ya başka kim bu kadar talihsiz olabilir ki?
Hayatınızdan gerçekten değer verdiğiniz biri çıkınca geride kalan tek şey,boşluk oluyor.B boşluk nedense-belkide çok değer verildiğinden- varken doldurdukları boşluktan çok daha fazla oluyor…
Bu anlamsız giriş kısmı için özür dilerim ama yazmalıydım,bilirsin bazen yazmak gerekir yazmasan boğulursun o duygunun altında,ezilirsin.Belkide takıntılı bir tip olmamdan,beklide tartışılmaz garipliğimdendir bilemiyorum ama hep yalnızım,özelikle şu dönemde.Bir buğran anında kaçtığım tüm ‘insanlara’ sonrasında ihtiyaç duymam kendimle bu denli çelişmem beni çok tedirgin ediyor,iki yüzlü birimiyim yoksa buda ‘doğa kanunlarından ‘ biri ve bunda benim suçum yok mu?
Hayatıma aldığım her darbe geniş yansımalar buluyor içimde,bazen uyuyamıyor ve bunları düşünüyorum geceleri.Derdin varsa yada kendine dertler yaratıyorsan daha uzuyor sanki geceler,istenmeyen kaçılan bir yaratığa dönüşüyor gece.Saatlerce tavanla göz temasında kalarak,düşünceler içinde dolanıyorsun ama eline bir şey  geçmiyor,çünkü bulanabilecek bir çözüm yok,çünkü aslında çözüm bulunabilecek bir dert yok ortada.
Okuyorum bu aralar,hiç okumadığım kadar çok okuyorum,beklide böyle hafifliyor yalnızlığım,yada bana öyle geliyor.İnsanlarla tanışamayacak kadar korkağım-bunu her düşündüğümde en azında iyi yaşayan bir korkağım diye eklemekten kendimi alamıyorum,buda benim ne kadar sefil ruhlu odlumun bir göstergesi aslında- ve bundan utanmıyorum aslında.Tüm bunları kafamda saatlerce dolanınca fark ediyorum ki aslında acı çekmeyi hak ettiğimi düşünüyorum.Bilmiyorum beni ne kadar anladın,ben ne kadar anlatabildim..
ama böyle işte dostum,hiç sormadım şu ana kadar-kendi derdime o kadar gömülmüşüm ki!- sen nasılsın,yeni şiirlerin varmı o harika dizelerinden okumak istiyorum.Benim aksime olabildiğince kısa sürede cevap yazarsan çok mutlu olurum,
saygılarımla.

Mehmet’in Perihan’la ilişkisinin bozulmasıda aslında bu mektuplardandır.Mehmet’in herkese mektuplar yazdığını gören Perihan,onlardan farkı olmadığını,Mehmet’in onu önemsemediğini öne sürerek mektup yazmayı aniden kesiyor.Mehmet bu olayın arkasında başka şey olduğunu seziyor ama yine Perihan’a yalvar yakar mektuplarda yazmaktanda geri durmuyordu :

..bir şairin en büyük yalnızlığını yaşıyorum.Nazım’ın Pirayesi vardı.Sonra Münevveri,aralardada bir sürü küçük sevdası. Bende ise sadece cevapsız kalan mektuplar yazdığım sen varsın.Beni bu duvarlar içinde,başka duvarlara hapsetmekten vaz geç,bu pis,acı ve yaşanmışlık dolu tavan başımın üstünde durmasın artık.Hepsini yıkacak balyoz yazacağın iki satırdır…

Mehmet nazım Perihan’a bunun benzeri onlarca mektup yazıyor ama cevap alamıyor.Sonra anlaşılıyor ki Perihan başka sevdalara çoktan yol almış.Mehmet bu haberle yıkılıyor,uykuları kaçıyor,yemek yemiyor,kendisine göre en önemliside düşüncelerini toplayı yazamıyor.İşte o en beter zamanlarında,Seyfi’yle görüşe gelen Melek’e tutuluyor.Bu yeni sevda sarhoşluğu içinde,eski  sevdasını gömerek şunları yazıyor :

zaman yeni yapıtlar
yeni sevdalar zamanıdır
bu devirde kazanan unutandır
eskisinin üzerine toprak atmayı becerendir…

Mehmet nazım’ın yeni sevdasıyla beraber üretkenliğide alevleniyor.Yeni bir tiyatro oyunu üzerinde çalışmaya başlıyor,iki kitap taslağını tamamlıyor ve gün aşırı şiir yazıyoru.Bu döneminde Melek’e şöyle yazıyor :

..meleğim,kadınım,sevdam,mahpusluğumun özgür perisi.
sen geldin ve peşinden onlarca ilham perisi getirdin.Bazılarının ağzı bozukl,kimisi depresyonda ve delice saçılıyorlar bana,Hep umutla sarılıyorum kaleme ve hiç boşa çıkmıyır.Senin sevdan beni bu dilin efendisi yaptı.Ah bir kurtulsam şu duvarlardan,bir orman bulsak senle,bir dal altına yerleşsek,sarılsak,sarılsak,,,ve kalsak öyle,güneş üstümüze doğsa…


............................

,

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder