HAYALİ BİR ŞAİRİN GERÇEK HİKAYESİ
-ŞİİR,MAHPUSLUK VE DOSTLUK ÜZERİNE-
‘…ben 3 istek duydum hayat boyu:
sevdaya,dosta ve özgürce okumaya…’Mehmet nazım.
Aslında uzun zaman
Mehmet Nazım’ı hakkınca anlatamayacağımı düşünerek yazmaktan çekindim.Yazılan
diğer kitapları okudum,okudukça yazmak konusunda daha büyük bir istek duydum ve
sonunda o isteğe teslim oldum,okuyacağınız satırları yazdım.Eğer hakkını
veremediysem,herhangi bir hatam veya yersiz sözüm olursa sizden af
bekliyorum,yazarlığımın benden kat ve kat üstün bir yazarı anlatacak
yeterlilikte olmadığını zaten biliyorum ve size bildiriyorum.Onun hakkında
yazdıklarımı okuyun ve sonra unutun,Mehmet nazım’ın dediği gibi: ‘ben
uzakların,en uzakların,hayallerin,hayali şairiyim’
O var olan tüm şairlerin karması,artısı ve eksisi,en iyisi ve en kötüsüydü.O en
gerçek hayaldi,o yoktu,o vardı,beklide kim
bilir…
Yazarken Mehmet
Nazım’a olan hayranlığımın yükseldiği bu kitabın sizlerde’de ayni etkiyi
yapması dileğiyle.
Sercan Şen.
Mehmet Nazım,şubat ayının ortasında,güneşli bir pazar günü
aramıza katıldı.Babası hatıra defterine o günü şöyle not etmişti :
‘aylardır süren ayaz,soğuk,fırtına,bu gün bir güneşle son buldu,hoş
geldin oğlum..Mehmet’im..’
Bütün aile
heyecanla karşıladı .Mehmet’e büyük bir sevgi vardı.Teyzesi her gün
geliyor,saatlerce onunla oynuyor,dayısı yazar ‘Orhan selim’ ona çeşitli
hediyeler getiriyordu .Daha sonraki yıllarda ona ilk masallarını okuyan,ilk
şiirlerini gösterdiğin kişide yine dayısı Orhan selim’dir.Böyle bir ortamda
yetişen Mehmet nazım ilkokul yıllarından itibaren okumaya,yazmaya merak
saldı.İlk şiirini o dönemde,sınıf arkadaşı Müge’ye yazdı :
ne
güzel soğuklar sona ererken bu günler
ne
güzel senden duyulan sözler
bakışların
ve kalem tutan ince ellerin
ne
güzel onlar
ne
özenle yaratılmış,
ve
dünyaya salınmış,
bir
melek gölgesi gibi
EN İYİ
DOST
Mehmet nazım o
yıllarda yıllarca ayrılmayacağı dostu Seyfi ÖZDEMİR’le tanıştı.
Seyfi o
dönemlerde Mehmet’ten çok daha derin bir edebi birikime
sahipti.Anlattıklarıyla,yazdığı hikayelerle Mehmet’i büyülüyordu.Mehmet bir gün
çekinerek şiirlerini Seyfi’ye gösterdi.Seyfi o günü yıllarsa anılarında şöyle
yazıyor:
‘Beni okul çıkışı eve
çağırmıştı,heyecanlıydı.Gittim,kapıyı o açtı,odasına geçtik.Hiç konuşmadan
birkaç kağıdı elime verdi.Yazdığı şiirlerdi bunlar.Çok çeşitli konularda
yazılmış şiirlerdi,ama çoğu aşk şiirleriydi.Ona belli etmesemde şiirlerin kime
yazıldığını anlamıştım.Bana beğenip beğenmediğimi sordu.Beğendiğimi
söyledim.İnanmak istemedi.Beğendiğimi fakat şiirin bir amacı olması gerektiğini
söyledim.Nasıl yani dedi.Ona ertesi gün Nazım hikmet’in ‘Benerci kendini niçin
öldürdü’ kitabını verdim,sanırım ondan sonra ne demek istediğimi çok iyi
anladı.
Bu iki
dost,hayatlarının ilklerini birlikte yaşadılar.İlk defa beraber sarhoş
oldular,ilk defa beraber aşk acısı çektiler,beraber yazdılar okudular ve yine
üniversite’yide beraber kazandılar.Edebiyat fakültesi 2. sınıftayken ikisininde yazıları düzenli
olarak dergilerde (YENİK BASKI-EDEBİYAT NOTLARI-MUCİZE SAYFALAR-KALEM vb.)
yayınlanıyor ve beğeni topluyordu.O dönemde okuldan bir grupla siyasi bir dergi
çıkarmaya başladılar.Her harfi muhalefet olan bu dergiye isim bile
koymamışlardı-sonraları Mehmet o dergiden ‘Kara şafak’ olarak
bahsedicekti-siyah sayfalar üzerine beyaz yazılarla yayınlanan ve resim
kullanılmayan bu dergi büyük yankı uyandırdı.Ortalama 20 sayfa olan bu derginin
içeriğinin 7-8 sayfasını Mehmet 5-6
sayfasınıda Seyfi yazıyordu.Zaman zaman Seyfi’nin yetiştiremediği,yazamadığı
yazılarıda Mehmet tamamlıyordu.(‘Yazmak bir görev,sorumluluk olduğunda,bende
bir isteksizlik oluyor her zaman’ diyor yıllar sonra Seyfi bir sohbette.)
Mehmet’in ‘Ömer naci2 takma adını kullanarak yazdığı yazılar başına bela ve 5
yıllık mahkumiyetine sebep oldu.Polisin kimden öğrendiği belirsiz bir bilgiyle
yazıları Mehmet’in yazdığını öğrenmesi sonucu kendisini kısa bir yargılamadan
sonra hapiste buldu.Bu dönem Mehmet’in duygusal olarak en yoğun ve bu duygusallıkla en yaratıcı
olduğu dönemdir.İki büyük aşkını bu dönemde tanıdı.Yazılarını,şiirlerini okuyup
ona hayran kalan Perihan, ve perihan’la
bir kırgınlık döneminde tanıştığı,Seyfi’inin uzaktan akrabası Melek.
MAHPUSLUK,İKİ
SEVDA VE GERÇEKLER
Mehmet nazım’ın
hapiste en büyük sıkıntısı konuşacak,gerçek anlamda anlaşabileceği birini
bulamaması oldu.Perhihan’a bir mektubunda şöyle diyor :
…burada bana çok
saygı göstermekle birlikte tam olarak anlamıyorlar.Ben onların gözünde ‘okumuş
adamım’.Bir hakimden,avukattan,doktordan farkım yok onlar için.Beni okumuş adam
olarak gördüklerinden sık sık bana danışıyorlar ama bunun yanında bazı
konularda beni dışlıyorlar,anlamayacağımı
düşünüyorlar,bir karanlık içinde cılız bir ışık gibiyim,her rüzgar sarsıyor
beni,her an sönebilirim, sen beni yakmaya devam etmezsen…
Yine aynı
dönemde Seyfi’ye şu mektubu yazıyor :
Buralar çok değişik
dostum,bilmediğimiz anlamadığımız diyarlar ama insanlar bizim
yinede.Bakışları,konuşmaları bizim insanlar.Öylesine saf ve mertler ki
bazısıyla konuşurken kendimden utanıyorum,öyle olamıyorum diye..
Çevresindeki
insanlara kısa zamanda alışıyor aslında,onların dertlerine ortak
oluyor,hayatlarını dinliyor,bazıları hakkında hikayeler yazıyordu ama bir türlü
kendi dertlerini anlatamıyordu.Perihan’a derin bir özlem duyuyor.Özgür olduğu
zamanlarda onu tanımamış olmasına çok üzülüyordu.Bu duygular içinde şu şiiri
yazdı :
keşke
dememek gerek
ama
dilim kopsun işte
durmuyor
diyorum,
ben
özgürce dolanırken Atina meydanlarında
Venedik
semalarında
ve
‘canımın içi İstanbul toprağında’
keşke sen olsaydın yanımda
henüz
özgürlük varken gülüm,
sen
olsaydın yanımda…
Mehmet o
dönemlerde bazı eski dostlarınada mektuplar yazdı,derin yalnızlığını böyle
aşmaya çalıştı sanırım.Eski dostu Muzaffer Tayip USLU’ya yazdığı mektup şöyle :
Sevgili dostum,
sana o kadar uzun
zamandır yazmıyorum ki,şu an bu satırları yazarken utanç duyuyorum ama inan
geçerli bahanelerim vardı.Sana anlatmak ve biraz olsun ızdırabımı hafifletmek
istiyorum.
Hayatına hiç anide
giren ve her şeyi alt üst edip geldiği gibi aniden ve gelişinden çok daha
yıkıcı şekilde giden biri odlumu?.Sanmıyorum,bu türden bir olay ancak benim
gibi talihsiz birinin başına gelebilir.Bazen kaderimin Dostoyevski tarafından
yazıldığını düşünüyorum,öyle ya başka kim bu kadar talihsiz olabilir ki?
Hayatınızdan gerçekten
değer verdiğiniz biri çıkınca geride kalan tek şey,boşluk oluyor.B boşluk
nedense-belkide çok değer verildiğinden- varken doldurdukları boşluktan çok
daha fazla oluyor…
Bu anlamsız giriş
kısmı için özür dilerim ama yazmalıydım,bilirsin bazen yazmak gerekir yazmasan
boğulursun o duygunun altında,ezilirsin.Belkide takıntılı bir tip
olmamdan,beklide tartışılmaz garipliğimdendir bilemiyorum ama hep
yalnızım,özelikle şu dönemde.Bir buğran anında kaçtığım tüm ‘insanlara’
sonrasında ihtiyaç duymam kendimle bu denli çelişmem beni çok tedirgin
ediyor,iki yüzlü birimiyim yoksa buda ‘doğa kanunlarından ‘ biri ve bunda benim
suçum yok mu?
Hayatıma aldığım her
darbe geniş yansımalar buluyor içimde,bazen uyuyamıyor ve bunları düşünüyorum
geceleri.Derdin varsa yada kendine dertler yaratıyorsan daha uzuyor sanki
geceler,istenmeyen kaçılan bir yaratığa dönüşüyor gece.Saatlerce tavanla göz
temasında kalarak,düşünceler içinde dolanıyorsun ama eline bir şey geçmiyor,çünkü bulanabilecek bir çözüm
yok,çünkü aslında çözüm bulunabilecek bir dert yok ortada.
Okuyorum bu aralar,hiç
okumadığım kadar çok okuyorum,beklide böyle hafifliyor yalnızlığım,yada bana
öyle geliyor.İnsanlarla tanışamayacak kadar korkağım-bunu her düşündüğümde en
azında iyi yaşayan bir korkağım diye eklemekten kendimi alamıyorum,buda benim
ne kadar sefil ruhlu odlumun bir göstergesi aslında- ve bundan utanmıyorum
aslında.Tüm bunları kafamda saatlerce dolanınca fark ediyorum ki aslında acı
çekmeyi hak ettiğimi düşünüyorum.Bilmiyorum beni ne kadar anladın,ben ne kadar
anlatabildim..
ama böyle işte
dostum,hiç sormadım şu ana kadar-kendi derdime o kadar gömülmüşüm ki!- sen
nasılsın,yeni şiirlerin varmı o harika dizelerinden okumak istiyorum.Benim
aksime olabildiğince kısa sürede cevap yazarsan çok mutlu olurum,
saygılarımla.
Mehmet’in Perihan’la ilişkisinin bozulmasıda aslında bu
mektuplardandır.Mehmet’in herkese mektuplar yazdığını gören Perihan,onlardan
farkı olmadığını,Mehmet’in onu önemsemediğini öne sürerek mektup yazmayı aniden
kesiyor.Mehmet bu olayın arkasında başka şey olduğunu seziyor ama yine Perihan’a
yalvar yakar mektuplarda yazmaktanda geri durmuyordu :
..bir şairin en büyük yalnızlığını yaşıyorum.Nazım’ın Pirayesi
vardı.Sonra Münevveri,aralardada bir sürü küçük sevdası. Bende ise sadece
cevapsız kalan mektuplar yazdığım sen varsın.Beni bu duvarlar içinde,başka
duvarlara hapsetmekten vaz geç,bu pis,acı ve yaşanmışlık dolu tavan başımın
üstünde durmasın artık.Hepsini yıkacak balyoz yazacağın iki satırdır…
Mehmet nazım Perihan’a bunun benzeri onlarca mektup yazıyor
ama cevap alamıyor.Sonra anlaşılıyor ki Perihan başka sevdalara çoktan yol
almış.Mehmet bu haberle yıkılıyor,uykuları kaçıyor,yemek yemiyor,kendisine göre
en önemliside düşüncelerini toplayı yazamıyor.İşte o en beter
zamanlarında,Seyfi’yle görüşe gelen Melek’e tutuluyor.Bu yeni sevda sarhoşluğu
içinde,eski sevdasını gömerek şunları
yazıyor :
zaman yeni yapıtlar
yeni sevdalar zamanıdır
bu devirde kazanan unutandır
eskisinin üzerine toprak atmayı becerendir…
Mehmet nazım’ın yeni sevdasıyla beraber üretkenliğide
alevleniyor.Yeni bir tiyatro oyunu üzerinde çalışmaya başlıyor,iki kitap
taslağını tamamlıyor ve gün aşırı şiir yazıyoru.Bu döneminde Melek’e şöyle
yazıyor :
..meleğim,kadınım,sevdam,mahpusluğumun
özgür perisi.
sen geldin ve peşinden
onlarca ilham perisi getirdin.Bazılarının ağzı bozukl,kimisi depresyonda ve
delice saçılıyorlar bana,Hep umutla sarılıyorum kaleme ve hiç boşa
çıkmıyır.Senin sevdan beni bu dilin efendisi yaptı.Ah bir kurtulsam şu
duvarlardan,bir orman bulsak senle,bir dal altına
yerleşsek,sarılsak,sarılsak,,,ve kalsak öyle,güneş üstümüze doğsa…
............................
,
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder